Ziyaretçi

Hoş geldin, tanıştığımıza memnun oldum. Evet biliyorum birden kendini farklı bir hayatın içinde buldun. Üstelik kim olduğumu bile bilmiyorsun. Henüz hiçbir şey göremediğinin de farkındayım ama bir şeyler görmeden önce sana kendim hakkında anlatmam gereken bir şeyler var. Kendi hayatını düşün öncelikle, nasıl yaşıyorsun? Yaşarken her şeyin gerçek olduğunu hissedebiliyor musun? Adım attım, oturdum, uyudum... Bütün bunların gerçekliğini hissedebiliyor musun? Yoksa film çekiyor gibi davrandığın oluyor mu bazen ya da gerçekliği parçalar halinde yaşadığın? Sabahları evden çıkarken kapıyı kapattığında orada olan her şeyi arkanda bırakmış gibi hissediyor musun? Senin için geriye kalan tek şey gideceğin yol oluyor mu? Sonra o yol sana başka gerçekliklerin kapısını açıyor mu? Bu hisse çok aşina olmadığını görebiliyorum. Merak etme benimle biraz vakit geçirdiğinde ne demek istediğimi anlayacaksın. Her sabah işe gitmek için kapıyı arkamdan kapattığımda bir perde kapanıyor ışıltılı kırmızı yeni bir perde açılıyor sanki ve yol artık ben neresinin istersem orasının yolu oluyor. O yolu gitmek zorundayım ama neden istediğim yerden gitmeyeyim ki? Her sabah gördüğüm bu denize neden İstanbul’dan bakıyor olmayayım ki mesela? Üstelik üzerinde yürüdüğüm caddenin de adı İstiklal Caddesiyken... Hayali ne kadar küçük ya da gerçeğe yakın tutarsan o kadar gerçeklik hissi yaşatıyor sana. Ne o, Gemlik'le İstanbul'u kıyaslamak gerçeğe yakın gelmedi galiba, ama benim için yeterince gerçekçi, oraya daha önce hiç gitmedim çünkü. Sana hala tuhaf geliyorsa şu şekilde ifade edeyim yeterince hissedebilirsen her hayal gerçeğe yakındır, mesele inanmakta yatıyor, gerçek olabileceğine inanmakta. İstanbul buraya çok yakın, üstelik çok olmasa da ben de para kazanıyorum, şimdi bile istesem yarım saat içinde bilet bulabilirim. Üstelik daha önce hiç böyle bir şey yapmadığım için Yalçın Bey izin verirdi gitmeme. Yani ben gerçekten İstiklal Caddesinde yürüyebilirim gün içinde. Bu sayede her sabah yürüyorum üstelik, Kızkulesi solumda bir yerde ama aramızda binalar var o yüzden görmem mümkün değil ama orada olduğunu hissediyorum. Tabi sola dönüp binanın içine girdiğimde bu perde de sona eriyor, sonra yeni bir perde açılıyor, merdivenleri çıkıp, muayenehanenin kapısını açtığım zaman dalgalanan mavi perdeyi görebilirsin. Söylemiş miydim Yalçın Bey diş hekimi ben de onun yanında çalışıyorum, bu sene üçüncü yılım. Diş hekimi tabiri kulağına doğal gelmedi değil mi? Dişçi denmesini pek sevmiyorlar o yüzden böyle söylemem gerekiyor.
Odaları havalandırıp Yalçın Beyin çayını demlerken kısa bir süre burası benimmiş gibi hissetme fırsatı doğuyor bana yine de bunu yapmamaya çalışıyorum ama kimsecikler yokken çayımı yudumlayıp farklı kariyerler hayal etmek hoşuma gidiyor. Bir yerin patronu olmak nasıl hissettirirdi mesela? Ayağımda toplu ayakkabılar, beynim bin bir türlü şeyle dolu, asistanıma şık iş çantamı uzatıyor ve bana kahve getirmesini istiyorum. Yine yüzünde aynı bakış var, kadın patronları sadece filmlerde görüyorum o yüzden hayalimin sana pek gerçekçi gelmemesi normal, bana da gelmiyor ama çok da önemli değil, bunlar anlık memnuniyetler benim için, hoş bir video izlemek gibi, içeriğin kalitesini her zaman önemsemiyor insan.
Ben çalışırken sıkılmadın umarım, şimdi biraz oturup konuşabiliriz. Hala merak ettiğin birtakım şeyler olmalı. Hayır, perdeler gün içinde gördüklerinle sınırlı değil. Mesela yolculuk perdesi yeşil, yolculukları ferah ve taze hissettiriyor, çok sık göremediğimden onun yeri ayrı biraz sanırım. Perde kapandığında her şey geride kalır, bu yüzden onları bu kadar çok seviyorum zaten. Ne öncesi ne sonrası yoktur. Memleketime giderken o yola nasıl katlanırdım yoksa? Bütün bir yol varışımı düşünmek korkunç olurdu. Neden mi? Çünkü bütün o geçişlerime rağmen saf gerçekliği yaşaman gereken zamanlar vardır. Buna tam olarak gereklilik diyemem aslında, kendinden olan bir şey, bana seçim hakkı tanımıyor istesem de o zamanlarda pür gerçekliğe bürünüyor hayat, parlaklığı kalmıyor hiçbir şeyin. Mesela ailemin yanına ziyarete gittiğim zamanlar, beni küçümseyen insanlarla konuştuğum zamanlar ya da hastalar geldiğinde. Saf gerçeklik moral bozucu ve sönük çoğunlukla, en iyi haliyle nötr, sadece gerçeklik yani ne iyi ne de kötü. Yine de böyle durumlarda küçük bir pencere açmam mümkün olabiliyor. Derinlerde, göremediğim, yalnızca fısıltı halinde duyabildiğim. Haklısın, bütün hastalar bu etkiyi uyandırmıyor aslında. Mesela son zamanlarda gelen bir kız var, adı Eda, lise son sınıf öğrencisi. Çok ilginç bir insan burnunda hızması var, gözünde de eski tarz geniş ince çerçeveli gözlükler. Hep koyu renk rujlar sürüyor, genellikle bordo. Sol elinin başparmağında üzerinde yazılar olan altın sarısı bir yüzük oluyor. Üzerinde farklı rozetler olan sırt çantası ya da mavi bir telefon kulübesi olan bez bir çanta takıyor oluyor. Sırasını beklerken ya kitap okuyor ya da çıkardığı minik defterine çizim yapıyor. İnsanların ona bakışlarını hiç umursamayıp kendi istediğini yapıyor devamlı ve bu benim çok hoşuma gidiyor. Diş telleri var o yüzden uzunca bir süre gelip gidecek buraya. Bir gün ona parmağındaki yüzüğün anlamını soracağım ve hazır sohbet açılmışken ondan ödünç kitap isteyeceğim. Eminim ki evinde kocaman bir kitaplığı vardır. Çantasındaki yeni bitirdiği kitabı bana verecek, bir sonraki gelişinde yeni bir kitap getirmiş olacak ve bitirdiğim kitap hakkında konuşacağız. Sonra gitgide daha yakın arkadaş olmaya başlayacağız ama o üniversiteyi kazanıp gidecek. Beni unutmayacak ve bir sonraki sene yanına davet edecek sonrasını bilemiyorum tabi belli mi olur belki orada bir iş bulup yanına taşınırım. Ah sahi bir de Umut var. Genç bir iş adamı kendisi, yakışıklı olduğunu da inkar edecek değilim elbette. Yalçın Bey'in bir tanıdığı yönlendirmiş onu buraya, merkezde kalıyormuş oysa buralara kadar geliyor yine de. Sırf bu yüzden bile tanışmamızı kadere bağlamadan edemiyorum. Umut Bey diyorum tabi kendisine, resmi konuşmam gerekiyor ne de olsa. Tabi senin haberin yok, dur bak anlatayım. Bugün bana adımla seslendi oysa adımı bildiğini bilmiyordum. Tam gidecekken kapıdan geri döndü, yeniden randevu alacağını düşündüm, bana kalsa son bir kaç gelişi tamamen gereksizdi bu kadar mı önemliydi dişleri onun için? Geri döndüğünü görünce programdan randevu sayfasını açtım ama bir şey söylememe kalmadan o itiraf etti gelişlerindeki bu gereksizliği, sesi gergin geliyordu ben de gerildim birden ama elimde olmadan da heyecanlanıyordum. Dişçiye gelme bahanelerinin gitgide tükendiğinden söz etti bana, acaba onunla bir gün kahve içmek ister miydim? Ne demeye çalıştığını anlamak bir kaç saniyemi aldı, buraya benim için bu kadar sık geldiğini söylemeye çalışıyordu! Hangi kelimelerle olduğunu bilmesem de kabul ettim teklifini, gülümseyerek çıktı odadan, adımı söyledi bir kez daha ve iyi günler dedi. Mavi perdenin sahnesi daha önce hiç bu kadar ışıltılı olmamıştı, muhtemelen bu gün ben de ışıltı saçıyorum, hayır aynaya bakmadım ama bundan neredeyse eminim.
Martı seslerine sen de bayılmıyor musun? Bak, bizim gibi gökyüzüne bakıp onları seyreden bir kaç kişi daha var. Sahi istiklal caddesi şu ortasından kırmızı tramvayın geçtiği cadde miydi? Böyle lüzumsuz sorularla sahnemin bölünmesi ne üzücü, oysa bak ben duyuyorum zaten uzaklaşan tramvayın sesini, yarın ona biner öyle giderim belki işe. Böyle kalabalık bir şehirde işine yürüyerek gidebilen az sayıda şanslı insanlardan biriyim ben, böyle bir lüksüm varken ne yapayım ki tramvayı? … A affedersin dalmışım, yolun sonundaki çiçekçiye gözüm takılmıştı da, acaba Umut da bana böyle çiçekler getirir mi ki bu hafta sonu?
Siyah perde, istesem de güzel yapamadığım ev hayatımın perdesi. O halde neden burada da o perdelerinden biri var diyebilirsin ama inan bana her tür hayal, saf gerçeklerden daha katlanılabilir. Yaşamana, düşünmene değecek bir üzüntü de hayalin konusunu oluşturabilir. Kavgalı olduğun arkadaşlar, düzeltmeye çalıştığın birtakım durumlar içinde bulunduğun hiçlikten çok daha katlanılabilir olabiliyor. Yine de elimden bundan daha iyisi gelmediği için bununla yetiniyorum, bu perdenin siyah olması benim elimde olmasa da o da benim hayatımın bir parçası şikayetçi değilim bu durumdan. Yine de her sabah o perde kapandığında ve kırmızı perde bir kez daha açıldığında her şeyi yeni baştan unutmak sudan çıkıp derin bir nefes almak gibi.
Bakıyorum çok dakiksin, belki de beni beklemişsindir, beklediysen kusuruma bakma lütfen, dün akşam seni eve davet etmek hiç aklıma gelmedi ama bu akşam beraber gidelim olur mu? Şey aslında hayır burası her zaman İstanbul olmak zorunda değil ama aynı isimde bir caddesinin olduğunu öğrendiğimden beri orada olmayı seviyorum. Ama bu tür konuları bu sahnede konuşmamalısın, gerçekliğini bozuyorsun. Daha öğrenecek çok şeyin var, neyse ki ben anlatmayı seviyorum sen de bana arkadaşlık etmiş oluyorsun güzel oluyor. Bana yardım edebilsen ne güzel olurdu, bu kapıyı açana kadar canım çıkıyor her seferinde. Gel, şuraya otur, odaları havalandırıp geleyim de öyle konuşalım, bu renkle çok dolaşamıyorum biliyorsun.
Heh, işte geldim. Sana İstanbul hayallerimden bahsedecektim. Bir gün gerçekten oradaki İstiklal Caddesinde yürümek istiyorum. Ama hayır sadece gezmek için değil, aynı şimdiki gibi yürüyerek işe gidip geleceğim, niye öyle bakıyorsun neden olmasın? Nasıl gideceğimi bilmiyorum henüz, orda ne iş yapacağımı da bilmiyorum, yine de neler yapmak istediğimi iyi biliyorum. Oraya yerleşmek için gideceğim ben. Tatile gitmek istesem akdenize giderdim. Zaten geçen yaz tatilinde Mudanya'ya gitmek istiyordum ama gidemedim. Bu yaz Antalya'ya gideceğim. Hem de tek başıma, bir haftalık tatiller oluyor ya her şey dahil, onlardan biriyle gideceğim işte. Her gün sahile inip, akşamları da çarşıda gezeceğim. Bir gün yine sahilde kitabımı okurken biriyle tanışacağım. Önce kitaplardan, sonra hayatlarımızdan konuşacağız. O arkadaşlarıyla gelmiş buraya ama biz hep beraber vakit geçirmeye başlayacağız bir süre sonra. Yazın sonunda seneye tekrar aynı yere tatile gelmeye söz vereceğiz ve ayrılacağız, ama bir sonraki yaz gelmeden dayanamayıp yanıma ziyarete gelecek, sonra sık sık konuşmaya başlayacağız. Derken bir gün elinde bir yüzükle diz çökecek. Sonra birlikte İstanbul'a taşınacağız, ona hayallerimden bahsedeceğim o da bana İstiklal Caddesinden geçip gidebileceğim bir iş ayarlayacak. Ve ben de her gün o caddeden geçip, gerçekten hissedeceğim İstanbul’u. Kapı çalıyor gitmeliyim, istersen sana çay getireyim bir bardak?
Efendim, Yalçın Bey mi? Aslına bakarsan hakkında çok fazla şey bilmiyorum, çok konuşkan biri olmasına rağmen özel hayatından pek bahsetmez. Evli iki küçük çocuğu var, eşi bazen onları buraya bırakıyor bir-iki saatliğine o zamanlar görüyorum. Eşi çalışmıyor ama sanırım aynı üniversiteden mezunlar. Orda tanışmışlar galiba, neden çalışmadığını ben de bilmiyorum. Belki çocukları daha küçük diyedir. Bence eşi beni pek sevmiyor, neden bilmiyorum ama ben de onu pek sevmiyorum. Bugün Umut belki uğrar diye bekledim ama gelmedi. Gerçi Bursa'da oturmasına rağmen benimle burada buluşmayı teklif etti, bir de böyle bir şeyi bekleyemem sanırım. Ben mi? Okumak için gelmiştim buraya sonra annem burada çalış memlekette çalışmana izin vermezler dedi. Zaten bir tek o zaman geldi ziyaretime. Bir iki kere de ben yanlarına gittim ama beni pek özledikleri söylenemez. Aslında varlığımı unutmaları benim için daha kolay, yoksa kendimi bir gün evlenmiş ve evimin hanımı olarak bulabilirim. Bu akşam eve gidince kendime çok güzel yemekler yapacağım, şöyle bir tavuklu pilav mesela? Hayır yalnız yaşamıyorum, bu aralar bir üniversite öğrencisiyle yaşıyorum. Ev sahibim bana her seferinde yeni bir ev arkadaşı buluyor. Adı Merve, gıda teknolojisi okuduğunu söylemişti ev sahibim, hakkında pek başka bir şey bilmiyorum, sessiz bir kız, iyi anlaşıyoruz ama. Okulunun bitmesine az kaldı yakında gidecek. Yazın ev sahibinin yeğeni kalır belki yine yanımda, bilmiyorum.
Üç yıl oldu hala öğrenemedim şu kapıyı düzgünce kilitlemesini, Yalçın Beye söyleyeyim belki kilidi değiştirir. Bekle, hemen ilerleme önce biraz durup denize bakmalısın, kırmızı perdenin açılmasını bekle. Hele bir yaz gelsin sahil yolundan yürüyeceğim yeniden, şimdi fazla rüzgarlı hasta olmayı istemem. Tamam, artık yürüyebiliriz. Caddenin sonunda bir kafe var. Orada buluşacağız işte, açıldığından beri görüyorum, gitmeyi çok istiyordum. Ben gitmeden kapanır diye korkuyordum, hani bir yılı doldurmadan kapanırmış ya çoğu yer ondan. Gerçi bir yılı geçeli baya oldu sanırım. Biliyorum, biliyorum bazen nerde olduğunu gerçekten hissedemiyorsun ama onun için de çözümüm var. ne zaman öyle hissetsen tek yapman gereken gökyüzüne bakmak. Çünkü gökyüzü her yerde aynı, herhangi bir yerden bakıyor olabilirsin ona. Şimdi derin bir nefes al, tramvayın sesini duyabiliyor musun? Bu kez yanı başımızda üstelik. Bir gün seninle sahile de gidelim, eminim orayı daha çok seversin.
Dünden kalan çorba olması lazım şimdi ısıtırım yeriz beraber. Merve mi? O pek benimle yemez yemeğini, yalnız kalmayı çok seviyor da o yüzden. Hayır aramız bozuk değil, iyi anlaşıyoruz biz. Sadece saygılıyız birbirimize karşı. O bakışlarından hiç hoşlanmadım, beni ciddiye almıyorsun. Bu sahnede birlikte olursak bir şeyler daha pozitif olur sanmıştım, yanılmışım. Ben odama gidiyorum, sonra görüşürüz.
Merhaba, günaydın. Biliyorum seni evime dün ben davet ettim ama bundan sonra beni kapıda beklesen daha iyi olacak sanırım. Yanlış anlama lütfen ama saf gerçekliğimde bulunmanı istemiyorum sadece. Sahi burada ne kadar kalmayı planlıyorsun? Anlıyorum, o halde bir süre daha beraberiz gibi. Geçen gün bana öyle alaycı bir tepki verdiğine göre sen gitmiş olmalısın İstanbul'a. Hayır haber izlemek gibi bir alışkanlığım yok, bazen dizi izliyorum sadece hafta sonları da film izliyorum genelde. Bayramlarda daha farklı filmler koyuyorlar, o zamanları daha çok seviyorum ama aynı şeyleri izlemek de hoşuma gitmiyor değil. Bir gün sinemaya gidip yeni çıkan filmlerden izleyeceğim ama gitmişken bir arkadaşımla ve büyük bir salonda izlemek istiyorum. Sınavları bitsin Merve'ye sorarım. Gerçi o yalnız yapmayı seviyor her şeyi, hem görüyorum arkadaşları her gün onu zorla yanlarında götürüyorlar, bir de ben aynı şeyi yaparsam hiç yalnız kalamaz. Söylediklerimi sorgulama lütfen bu konuyu anladığını sanmıştım. Dur kapıyı açayım, hazır sen her şeye kötü bakmaya başlamışken buraya gelmemiz iyi oldu, bu konuyu unutana kadar işlerimi hallederim ben de.
Sana bir bardak daha çay getireyim mi? Pekala. Bazen ne düşünüyorum biliyor musun? Sürekli çay içmek yerine her gün farklı bitki çayları içebilirim mesela, bugün çıkışta markete gidip alayım kendime. İlk gün papatya içerim, sonra melisayı hep merak etmişimdir mesela, naneyi de çok severim, şu karışık olanlardan da alırım hani içinde ayva ya da elma olanlardan. Bahçemizde ıhlamur ağacı vardı, çocukken hep ıhlamur içerdik o yüzden. Sadece babam içmezdi, o çay dışında hiçbir şey içmez zaten. İleride bahçesi olan bir ev alacağım, hayır Gemlik'te olmaz, akdeniz ya da ege taraflarında olmalı. Bahçesine ailedeki herkes için birer tane de hamak kuracağım. Bahçem yeterince büyük olursa sebze-meyve de yetiştirebilirim hem. Bugünlük daha fazla gelen giden olmayacak sanırım, öyle imalı imalı kapıya bakmana gerek yok. Hala burada çalıştığıma göre işimi iyi yapıyorum demektir. Acaba Yalçın Bey daha sonraları Bursa'da çalışmayı düşünüyor mudur? Giderse beni de yanında götürür mü ki? Tatil günlerimde orada bir şeyler yapabilirim hem. Gerçi o düşünmese bile ben artık sık sık giderim. Hatta bu yakınlarda Uludağ'a çıkayım diyorum. Teleferikle çıkarım sımsıkı giyinirim öncesinden. Sonra kayak yapmayı öğrenirim. Bir kere öğrendikten sonra artık daha sık gitmeye başlarım tabi. Benim gibi oraya sık sık gidenlerle de arkadaşlık kurarım sonra plan yapıp hep beraber gideriz dahaki seferlerde. Aa Sıkıldın mı? Çok özür dilerim, haydi gidelim. Zaten yarın da tatil, görüşemeyiz yani sizinle, ama isterseniz yol boyunca yine beraber yürüyebiliriz.
Efendim? Ah demek perdelerime alıştın iyice, evet çıktığımızda açılmadı bu sefer kırmızı perde fark etmişsin. Bilmiyorum, belki de hafta sonuna yaklaştığımız için böyleyim. Hafta sonu beni görmek istemezsin, gerçi ben de görmeni istemiyorum zaten. Bugün yol ne sana keyif verdi ne de bana biliyorum. Sana göre az sonra bana göre iki gün sonra görüşmek üzere.
Hey, gelmişsin, hem de tam zamanında! Yüzüm biraz solgun gözüküyor biliyorum ama birazdan neşelenirim merak etme, pazartesileri perdeleri açmak daha zor oluyor zaten. Kim? Umut mu? Aa evet ben onu tamamen unutmuştum, birlikte kahve içecektik değil mi? Dur bir düşüneyim cidden içseydik nasıl olurdu acaba? Ya da şey şey ben buluşmaya gidemesem o da endişelenip yanıma mı gelse acaba? Ama bekle bunun yeri burası değil, İşlerimi bitirdiğimde konuşuruz bunları. Gelmiyor musun? Demek sana bu kadarı yetti. Geldiğin için teşekkür ederim, yine gel ya da bir arkadaşını yolla, ben hep buradayım.

Yorumlar

Popüler Yayınlar