Cesur Yeni Dünya - Aldous Huxley

                     Yeni yıla girdiğimiz şu günlerde pek de yeni olmayan bir kitapla karşınızdayım: Cesur yeni dünya. Son bir kaç yıldır özellikle distopyaların gençler arasında epey bir popülerleşmesi sebebiyle kendisi de ön plana çıkmıştı. Bu nedenle pek çoğunuzun benden önce okumuş olduğunu tahmin ediyorum. 

                     Kitaptan her ne kadar distopya diye bahsedilse ve teknik olarak doğru bile olsa okurken distopya hissi vermiyordu. Bilim-kurgu yönü daha ağırlıklıydı bana kalırsa. Gerçi zaten ithaki bilimkurgu klasikleri serisinde kendisi.

                     Kitap bize uzak, yazıldığı zamana göre ise çok daha uzak bir geleceği anlatıyor. İnsanların doğal yollarla üremeyi bırakıp, aile ilişkilerinin tamamen ortadan kalktığı zamanlar. İnsanların %80'i kısırlaştırılmış olarak doğuyorlar (aslına bakarsanız yalnızca kadınların %80'i kısırlaştırılıyor), kalan kısmı da devamlı olarak doğum kontrol yöntemleri kullanıyorlar. İnsanlar minik şişeler içinde yetiştiriliyorlar ve hatta gelecekleri de henüz bu şişelerin içindeyken belirleniyor. İnsanlık doğuştan sınıflandırılmış, Alfalar, alfa eksiler, Betalar, Gamalar, Deltalar ve Epsilonlara kadar. Sınıflandırmak derken gerçek ve keskin bir sınıflandırmadan bahsediyorum; zihinsel potansiyelleri, dış görünüşleri ve hatta giydikleri kıyafetlerin renklerine kadar keskin sınıflara sahipler. Bütün bunlardan bahsederek size kitap hakkında çokça bilgi verdiğimi düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, çünkü bütün bunlar kitap ilk sayfalarında anlatılıyorlar.

                     Bana kalırsa yazarın kurgusu ve hikaye anlatımı çok güçlü değil. Hatta çok güzel ve detaylı bir fikir bulmuş ve bunu roman dışında nasıl anlatacağını bilememiş gibi bir hali var. Hikaye belirli bir yerden başlamıyor, sizi gerçek anlamda bir yerlere götürmüyor. Etkileyici olması gereken olaylar etkileyici değil. Dramatik olması gereken sonu da öyle bir etki yaratmıyor. Ama çok detaylı ve karamsar gelecek fikirleri dinlemek isterseniz bu kitap tam da size göre.

                     İleri teknolojiye ama henüz çağımızın dijitalliğine erişememiş bir mekaniğe sahip bir gelecek. Kitabın ilk yayım tarihi 1932, bu nedenle bazı şeylerin bu kadar teknolojik ama bu kadar hantal oluşu anlaşılabilir bir durum. Mesela bir yerde gözler dolusu okuma makinesi bobini ve ses kayıt bantlarından olduğundan bahsediyor, bu rulolar makineye takıp dinlenilebiliyor, tıpkı plak ya da kaset gibi. Üstelik çok küçük de değiller bir kitabın yarısı kadar var en azından boyutları. Taşıt olarak ileri teknoloji helikopterler kullanıyorlar ama sonuçta o şeyler hala helikopter. Çok uzaktan çekim yapabilen kameraları var ama boyutları hala büyük ve uzun uzun kabloları var. Mesela kitabın bir yerinde sadece iletişim kurmak için şöyle şeyleri yaptıkları bir paragraf var: 

"...hızlı bir biçimde iki tane bobin şeklinde sarılmış teli çözdü, iki ucunu beline tutturulmuş portatif bir aküye bağladı ve aynı anda diğer uçlarını alüminyum şapkasının kenarlarındaki yuvalara soktu; şapkasının tepesindeki bir yaya dokundu ve ortaya bir anten çıktı; şapkanın siperliğinin üstündeki bir başka yaya dokundu -ve kutudan çıkan yaylı kukla misali bir mikrofon fırladı, titremeye devam ederek burnunun onbeş santimetre önünde asılı kaldı. Sonra aşağıya doğru asılıp kulaklarının üstünden bir çift alıcı çekti; şapkanın sol tarafında bir düğmeye bastı ve şapkanın içinden eşekarısı vızıltısını andıran bir ses geldi; sağda bir kolu çevirdiğinde stetoskopik bir hışırtı ve çıtırtı, ardından da cızırtı ve ani ciklemeler vızıltının yerini aldı..."

                      Ve bütün bunları çok da iyi çekmeyen bir telefonla konuşmak için yaptı diye de eklemek lazım. Parfüm muslukları var örneğin ama bu musluktan sekiz çeşit parfüm akması sanki fazlaymış gibi söyleniyor. Bütün insanlık sekiz çeşit parfüm mü kullanıyor yani bu mudur?

                     Kitabın yazıldığı zamanın farkındayım ama yine de bahsetmem gereken bir diğer şey yazarın aşırı derecede cinsiyetçi bir tutum sergilemiş olması. En başından, insanlar bu minik şişelerde yetiştirilirken yalnızca kadınlar  kısırlaştırılıyorlar, aralarında kısırlaştırılmadan bırakılan %20'si de farklı cihaz, hap ve yöntemlerle doğum kontrollerini sağlıyorlar. Mesela sonrasında öğrendiğimiz "Malthus alıştırmaları" yapmayı çok küçükken öğrenmeye başlıyor kadınlar. Yani erkekler hiçbir şekilde kısırlaştırılmadıkları gibi sonrasında da bu konuda herhangi bir şey yapmaları gerekmiyor. Bunun yanı sıra kitapta erkekler nasıl kadınlar sevdiklerinden bahseder ve diğer kadınların çekici yönlerini konuşup birlikte oldukları kadın sayısından övünürken, kadınlar bu mükemmel, kilo almanın ve yaşlanmanın mümkün olmadığı dünyada nasıl göründüklerine kafa yorup, erkeklerin beğeneceği şekilde görünmeye uğraşıp üstüne bir de onaylanan durum bu olduğu için daha fazla erkekle birlikte olmaya çalışıyorlar. Ama zevk almaktan, çok beğenmekten falan bahseden yok. Kadınlar her ne kadar aktif olarak seks veya çıkma teklifi edebilseler de yine de aşırı derece pasifler ve bir miktar da beyinsiz gibiler. Herkesin herkese ait olduğunun defalarca söylendiği, tek eşliliğin iğrenç karşılandığı bu dünyada kadınlar hala "hala bana sahip olmak istiyorsan" diye bir cümle kurabiliyorlar mesela. Bütün bu eşitlikte hala defalarca bir erkeğin bir kızı elde etmesinden bahsediliyor. Yazarın ortaya çıkarmaya çalıştığı dünya görüşü nedeniyle kitapta doğum yapmak ilkel ve hayvansı bir şey olduğundan dolayı utanç verici kabul ediliyor, anne ve baba kelimeleri küfür gibi bir etkiye sahip oluyor. Ama anne kelimesi müstehcen sayılıp, kulanılması büyük bir aşağılık duygusu ve öfke uyandırdığı, sansürlenerek yazılma ihtiyacı duyulduğu halde; baba, müstehcen olmaktan çok -çocuk doğurmanın tiksindiriciliği ve ahlâki çarpıklığından bir derece uzak bir kavramı ima ettiği için- salt kaba sayılıyor, pornografik bir ahlâksızlıktan çok belden aşağı bir terim olarak görülüyor. Üzgünüm ama bu ayrım bile sinir bozucu bir şekilde ortada.

                     Gerçi genel olarak bakacak olursak aslında eşitlikten hiçbir zaman bahsetmiyorlar. Sonuçta kişilerin sınıfları düştükçe boylarının kısaldığını, yalnızca alt sınıflarda turuncu saçlı, çilli, siyahi* insanlar gördüğümüz düşünülürse sevgili yazarımızı kadınların da erkeklerden daha aşağıda olduğunu düşünmüş olması da olasılık dışı değil hani. 

                     Bütün bunlar dışında dinlerinin ve Tanrı inançlarının olmamasına rağmen belirli aralıklarla toplanıp "Toplu seks poplu seks" diye şarkı söylemeleri, Sürekli Tanrım kullanımı yerine Fordum demeleri, üstelik Ford olarak gösterilen (Mustafa Mond)'un da Fordum (fordumuzun yaşadığı dönemlerde) cümleleri kurması ve Ford'un Sigmund Freud olduğu yönünde yapılan minik bir gönderme "Fordumuz -ya da Freud'umuz, ki sırrına erişemediğimiz bir nedenle her ne zaman psikolojik konulardan söz etse kendine Freud derdi -aile hayatının korkunç tehlikelerini ilk ortaya koyan kişi olmuştur.", insanları koşullandırmak için bütün çocuklukları boyunca her gece yastıklarının altındaki hoparlörlerden çeşitli cümleler fısıldamaları da bahsini edebileceğim diğer şeylerden. 

                     Size olay örgüsünden pek bahsetmediğim için yazımdan bunu anlamanız zor ama kitap hikaye açısından hiç tatmin etmemesine rağmen kurulan dünyanın düşünce alt yapısı insanı son derece tatmin ediyor. 

"Fakat istikrar karşılığında ödememiz gereken bedel işte bu. Mutluluk ile eskiden insanların güzel sanatlar dediği şey arasında seçim yapmak gerekiyor. Biz, güzel sanatlardan fedakârlıkta bulunduk. Onun yerine duyusal filmlerimiz ve kokulu orgumuz var."

 "Mutluluk zor zanaat - özellikle de konu başkalarının mutluluğu olunca. İnsan eğer sorgulamaksızın kabullenmeye şartlandırılmamışsa, mutluluk, gerçekten çok daha zor bir uğraş."

                     Neden insanların tamamı alfa değil, neden yalnız kalmak kötüleniyor ve birlikte olmak teşvik ediliyor, neden herkes herkese aittir, neden aile ilişkileri istenmiyor, neden bu kadar ileri teknolojiye rağmen insanlar bu kadar ayak işleri yapmaya devam ediyorlar, neden kitaplar, sanat, farklı düşünmek ortadan kaldırılmaya çalışıyor kitap hepsini çok güzel bir şekilde açıklıyor.

                     Kitaptaki vahşi her ne kadar uygarlık dışı gösterilse de aslında pek çok yönden övülmüş. Buna rağmen bize bile çağ dışı gelen pek çok özellik işlenmiş kendisinde. Mesela sevdiği kız onunla birlikte olmak istediği ve önünde soyunduğu için ona etmediği hakaret kalmadığı gibi üstüne bir de şiddet uyguluyor. Ama yazarın isteyerek mi istemeden mi bilmesem de yücelttiği Vahşinin bu hareketi tam olarak nerede duruyor mesela?  Ben yerdiği bir yerde durduğunu düşünmüyorum. Üstelik saf ve seven kızımız, yaşadığı uygarlıkta hiçbir şekilde görmeyeceği bir muamele görmesine rağmen Vahşiyi görmeye yeniden gidiyor ve bu kez kırbaç yiyor. Bunun hikayeye de hiçbir katkısı olmuyor elbette.

              Kitap üzerine konuşulası bir kitap ama sevip sevmediğimden emin değilim. Yine de okunmaya değer. 


*kitap boyunca her ne kadar siyahiliğin özellikle belirtildikleri yerler aşağı, topluma hizmet eden sınıflar olsa da, kitabın bir yerinde durup siyahi yumurtalıklarının çok daha üstün olduğunu, farklı ülkelerde onların genlerinden çoğaltma işlemi yapıldığında çok çok daha iyi sonuçlar alındığını belirtiyor.



Yorumlar

Popüler Yayınlar