Kefaret - Ian McEwan


                Bu kitabı okumadan önce hakkında bir yazı yazmak isteyeceğimden epey emindim. Ama kitabı bitirdim üstelik yeni bir kitaba bile başladım ama içimden yazmak gelmedi. Elbette bunun en önemli sebeplerinden birisi son zamanlarda içimden okumak istemenin de gelmemesi. Aslında bu yanlış bir ifade, çünkü içimden okumak da yazmak da geliyor, ancak ben bir türlü irademe hakim olup ikisini de uzunca süreli yapamıyorum. Ekran kolaylığı bir hastalık gibi yayıldı bende, kurtulmaya çalışıyorum. Bu yüzden kitap hakkında bir iki kelam etmeye geldim.

                Öncelikle söylemem gerekir ki yazarı bu kitaptan önce hiç duymamıştım ve aslında bu kitabından da haberdar değildim. Uzunca bir süre önce Saoirse Ronan'ın oynadığı 2007 tarihli Kefaret filmini izlemiş ve epeyce keyif almıştım. Geçtiğimiz aylarda nedense yeniden aklıma düştü kendisi ve filmi yeniden izlemeye başladım. Henüz filmi yarılamamıştım ki filmin çok güzel olduğunu bunun bir kitaptan uyarlama olması gerektiğini fark ettim ve google'da kısa bir araştırmayla bu güzel kitabı buldum, indirim falan beklemeyip ilk gördüğüm yerde aldım kendisini. Önceden olsa çok kısa süreli bir okuma deneyimi olurdu ancak yeni çağ akımına kapılmış yeni benle fazlasıyla uzun sürdü. Kitabın ilk yarısının sadece bir günü anlattığını düşünürseniz epeyce de uzun hissettirdi. Yine de sonlarına doğru akışına kapılmamla içimdeki kıvılcımı ateşledi ve kitap bitiverdi. 

*Dikkat spoliera ani bir giriş yapıyorum*

            Filmi izleyenleriniz varsa bilirler çok hoş atlamalı bir anlatım tekniğine sahip film, kitabı okuyunca anlaşılıyor ki bunu direkt olarak kitaptan almışlar. Ancak yalnızca filmi izleyenlerin kaçırdığı devasa bir boşluk var ki o da karakterlerin iç sesleri. Olayları yeniden farklı karakterlerin bakış açılarıyla yaşamak film sahnesinde inanılmaz güzeldi. Ancak kitaptaki o hislerin açıklanmasının yarısına bile sahip değildi. Briony, Robbie'nin verdiği mektubu ablasına götürmeden önce okuduğunda ve ablasına verip sorulara cevap vermemek için ondan kaçındığında bu mektupta yazanlar hakkında ne hissettiğini bilmiyoruz. Evet daha sonradan Lola ile konuştuğunda Robbie'nin seks manyağı olduğunu düşündüğünü açıkça söylüyor ama sonrasında olayların can alıcı sahnesinde de aynı şekilde niyetini bilemiyoruz. 

               Örneğin filmde o asla ağza alınmayan sahne yaşandığında, biz seyirciler failin kim olduğunda neredeyse açıkça görebiliyoruz (çünkü filmde kitabın aksine Briony'nin elinde fener var). Bu yüzden daha sonra Lola'ya onun kim olduğunu gördüğünü söylediğinde (Robbie'yi kast ederek) bu yalanının nedenini anlamamız mümkün olmuyor. Dahası Briony'nin bilerek göle atlayıp kendini Robbie'ye kurtarttığı sahne nedeniyle Robbie'yi ablasından kıskandığını düşünmemize bile sebep oluyorlar.

            Yine de yanlış anlaşılmasın bahsettiğim havuza atlama sahnesi kitapta da var ancak Briony Robbie'ye olan çocuksu aşkını ona itiraf ettiği anda unuttuğunu ve Robbie'ye karşı tavrının tek nedeninin ablasını korumak olduğunu kitapta açıkça belirtiyor. Gerçi kitabın ana karakteri bir şeyi reddetti diye onu ihtimal dışında bırakmak zorunda değilsiniz, bu yüzden filmin buna yer vermesi bu bakımından mantıklı bir seçim olmuş.

            Bütün bu söylediklerime rağmen bir iki sahne dışında film kitaptan bire bir alınmış, oyuncuların giydikleri kıyafetlere kadar. Bu konuda çok da başarılı olmuşlar, zaten sadece oyuncu kadrosuna bakarak bile filmi izlemeye karar verebilirsiniz. Gerçi bana eski zamanlar İngiltere'sinde geçiyor olması bile yeterdi.

           İçeriğine neredeyse hiç girmemiş olmama rağmen bu yazıyı burada bitireceğim. Her ne kadar Briony'nin acısına hak versem ve kitapta yapmış olduğu değişikliği yerinde bulsam bile bir şekilde sondaki ailece buluşma sahnesi beni rahatsız etti. Sanırım yazar geçmişi anlatmakta bir miktar daha başarılı. Evet siz de bu yazının bitmesiyle birlikte koşun ve filmi izleyin Tanrı aşkına!*


*Okumakta olduğum kitaptan esintiler.

Yorumlar

Popüler Yayınlar