Sevgilinin Geciken Ölümü - Murat Gülsoy

     Kitabı az önce bitirdim. Belki hakkındaki düşüncelerimi bu kadar çabuk yazmakla iyi etmiyorum, çünkü biraz zaman geçmeden yazdığımda pek de objektif olamıyorum ama bu seferlik de böyle olsun.
     Öncelikle kitabın ilk sayfalarından itibaren olaylar değil karakterimizin düşünce akışı ön planda ki bu benim romanlarda özellikle sevdiğim bir şeydir. Murat Gülsoy hem konuyu\hikayeyi ilginç tutup hem de olaylardansa karakterlerin iç durumlarını öne çıkarmada çok başarılı. Onun yazdıklarını sevmemin temel nedenlerinden biri de bu zaten. Ayrıca çok akıcı, sade ancak buna rağmen düşündürücü bir üslubu var.
     Biraz daha bu kitapla sınırlı konuşacak olursam; Kitap bitkisel hayata girmiş eşine (kendi tabirini kullanacak olursak sevgilisine) yıllardır tek başına bakan Cem'i anlatıyor (Anlaşılan Cem yazarın Bu Kitabı Çalın kitabındaki hikayelerden birinin de karakteriymiş [kitabın arkasındaki açıklama bölümünde yazıyor.] bir ara o hikayeye de yeniden bakmak istiyorum). Ailesi Serap'ın (sevgilisinin) yaşayacağından ümidi kesmiştir ve aslında Serap'ın uyanma ihtimali de neredeyse yok gibidir, ama Cem Serap'tan vazgeçmediği gibi tüm bakımını da kendisi üstlenmiştir. Kitabı acaba Serap uyanacak mı diye okumuyorsunuz, size hiçbir zaman bu izlenimi vermiyor bence yazar. Cem'in düşünceleri içinde oradan oraya savruluyor ve bu şekilde aslında neler olduğunu yavaş yavaş anlamaya başlıyorsunuz.
     Kitap okurken yazarın cümlelerinin doğruluğuna inanırız, hikayeyi o kuruyor ve size olanları anlatıyordur. Bazen bazı cümlelerin üstü kapalı olduğunu fark eder bu sayede hikayenin devamını anlamaya\bulmaya çalışırız*. Oysa bu kitapta anlatılanların tamamı Cem'in aklından geçenler, dolayısıyla doğru ve yanlış yok. Cem Serap'ın boş bakışlarının karşısına oturmuş onunla kendi zihninden konuşurken hangi cümleyi kimin söylediğini artık anlayamaz olduğunuzda zaten artık Cem de anlayamaz durumda oluyor. Olayların gidişatı kafanızı karıştırdığında, tuhaf bağlantılar kurduğunuzda ya da neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmediğinizde Cem'le aynı şeyleri hissetmiş oluyorsunuz.
     Duvarda asılı bir silah varsa o silah mutlaka patlar sözünü ilk kez kendisinin bir kitabında duymuşken, bu romanında baştan sona her şeyi birbirine bağlaması ve geride merak edilecek, anlatılacak bir şey bırakmaması beni tatmin etti gerçekten. Ama bu söylediklerimi yanlış anlamayın çünkü aslında romanda cevaplanmamış sorular, yarım kalmış öyküler ve belirsiz bir son var. Ama öykü kendi içinde tamamlanmış.
     Son olarak yukarıda kendisinden hiç bahsetmemiş olsam da Aslı karakterinde kendimi buldum, daha önce hiç bir roman karakterinin ne demek istediğini bu kadar anladığım ve kendime bu kadar yakın hissettiğim olmamıştı.
    
     Bu yorum işini pek beceremiyorum sanırsam ama zaten bütün bunları yazıya dökmemin de sebebi bu değil mi? Bir gün daha iyi yazabileceğimi umuyorum, denemeye devam.

*Bu cümleyle sanki ilk kez Murat Gülsoy'un bu kalıbın dışında bir roman yazdığını söylemiş gibi oldum, böyle bir şey yok tabi ki. Sadece, okumayı sevdiğim kitap tarzını anlatabilmek adına böyle bir cümle kurdum.

Minik bir ek: birisi gelip gittiğinde ya da Cem telefonda konuştuğunda geçen o "ne yaptın, rahat geldin mi" tarzı konuşmalardan hoşlanmadım. Onlar olmadan da süreç doğal bir biçimde ilerlerdi bence.

Yorumlar

  1. Akıcı ve anlaşılır bi üslubunuz var. Kitabı okumadım fakat incelemeyi okuyunca bende okuma isteği uyandırdı. Keşke daha sık yapsanız bu işi. Eksik çok yönler olduğunu düşünüyorum fakat bu, yaza yaza aşılır kanaatindeyim.
    Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu güzel yorumunuz için teşekkür ederim, evet ben de yaza yaza kendimi geliştirmek istiyorum zaten. Daha sık yazmaya çalışacağım, okuduğum her kitap için yazmayı deneyebilirim sanırım.

      Sil
    2. Herhangi bir geri dönüş olmasa dahi motivasyonunuzu kaybetmeden devam etmelisiniz. İlla bir zaman dikkat çekecektir.

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar