Bu Filmin Kötü Adamı Benim - Murat Gülsoy
*İşaretiyle belirtilen yerlerin arası kitabı okumamış olanlar için fazlasıyla sürpriz bozma özelliğine sahipler, okumamaları tavsiye olunur.
Merhaba, yeniden bir Murat Gülsoy kitabıyla karşınızdayım. Şimdiden söyleyeyim bir sonraki yorum da yine onun kitaplarından birinin yorumu olacak muhtemelen.
Öncelikle bu kitap kötü adamımız Önder'i anlatıyor. Önder daha önce epey popüler olmuş bir dizinin senaryo yazarıdır. Bu işten kazandığı parayla eşi Defne ile birlikte küçük bir köye yerleşmiş ve bir sonraki planı olan romanını yazmaya koyulmuştur. Önder bu romanın sadece yazarı değil aynı zamanda bir karakteri olacaktır. Bu sebeple romanı kendi adıyla yayımlatmayı da düşünmüyordur. Kitap Önder'in hikayesinin anlatıldığı bir bölüm, ardından Önder'in yazdığı romandan bir bölüm şeklinde sürüp gidiyor.
Murat Gülsoy'un okuduğum diğer kitaplarında ortam iç karartıcı olduğu zamanlarda bile ferah bir anlatım vardı. Oysa bu kitapta Önder'le geçirdiğimiz her anda bir boğuculuk hissi var. Sadece Önder'in yazdığı romanın sayfalarında bu his biraz olsun azalıyor. Kitabın ilk yarısında içinizi sıkıştıran bu hislerin baş karakterimiz Önder'in zihniyle uyum içinde olduğunu, aslında onunla bir şekilde iç içe olduğunu keşfettiğim anda daha farklı bir zevkle okumaya başladım kitabı.
Ayrıca kitaptaki temel bütün karakterler zaman içinde o kadar farklı yerlere dokunuyorlar ki! En ufak detaylardan farklı anlamlar çıkmaya başlıyor, Önder'in geçmiş yaşamı ve romanına yazdıklarıyla bunlar arasında bağlantılar kurmaya başlıyorsunuz. Özellikle hem Önder'in romanında hem de onun hikayesinde sıklıkla yer bulan baba figürü Önder'in bakış açısını çözdükçe başka anlamlar kazanmaya başlıyor gözünüzde. İzzet ve babasıyla ilgili bölümler yazarken bir yandan da kendi babasının hayaletiyle konuşuyor oluşu, Osman İsfendiyar gitgide bir baba figürüne dönüşürken ona kızdıkça İzzetin babasını cezalandırması...
Bir türlü cümleleştirememekle birlikte bir de şöyle bir izlenime kapıldım: Önder kitabını yazarken orada kendisinin kötü bir karakter olduğunun farkında, gerçek hayatta da sık sık kendisini sorguluyor bu konuda, ama hareketleri, davranışları bana romandaki Önder'in daha kötü bir adam olduğunu düşünüyormuş izlenimi verdi. Oysa ben ona şunu söylemek istedim, Önder bu kitabın kötü adamı sensin.
Kitabı okurken öyle bir yer geldi ki Önder'in yazdığı roman ve Önder'in gerçekliği bütünleşiverdiler. Zaten Önder ister istemez romanındaki sahneleri birer anıymış gibi hatırlamaya başlıyor bir yerden sonra. Ama hem roman hem de kitap sona yaklaşınca ve Önder kendi kitabının yan karakteri olmaya mahkum olunca, kendi yazdığı kitabının şimdisi onun kendisi için tasarladığı geleceğe benzeyince *(İstanbul'daki babasının evine taşınıp, gelen postacıyı gözlükçü adama benzetmesi, verdiği zarfın boşanma evrakları sanıp aslında Gaye'den gelmiş olması)* iki gerçeklik tuhaf biçimde birleşiyor ve sanki Gaye Önder'in geçmişinde var olmaya başlıyor birden.
*Bir ayrıntı daha dikkatimi çekti. Önder gerçek hayatta kendi hakkında bir kitap yazarken bunu kendi adıyla yayınlatmayı düşünmüyor oysa hikayesini yazdığı Önder'in de kitabı kendi hakkında olmasına rağmen kendi adıyla yayınlatmada bir sakınca görmüyor.*
Kitap akıcı, etkileyici ve bütün o iç içeliğiyle kendini yeniden okutmak isteyen türdendi. Kesinlikle bundan daha güzel ve detaylı bir yorumu hak ediyor. Belki bir ara bu yazının altına kitabı okumamış olanlar açısından heyecanını kaçırıcı olacağını düşündüğüm için yazmadığım bölümleri ayrıca eklerim.
uzun zamandır benim de yapmak istediğim ama üşendiğimden ötürü yapamadığım bir şeyi yapıyorsun. tebrikler. devamını dilerim :)
YanıtlaSilTeşekkür ederim ^^ Ben de bir gazla başladım, hoşuma gidince çok düzenli olmasa da devam ediyorum :')
Sil